BÖLÜM 15

1. Yahuda'yla adamlarının Samiriye yöresinde olduğunu duyan Nikanor, dinlenme gününde onlara sal­dırmaya karar verdi. Bu işin kendisi için herhangi bir tehlikesi yoktu.
2. Zorunlu olarak onu izleyen Yahudiler şöy­le dedi: "Onları bu denli vahşi ve bar­bar biçimde katletmemelisiniz. Her şe­yi gören Tanrı'nın kutsal saydığı gü­nü gerektiği gibi onurlandırmalısınız.
3. Bunun üzerine, kötü huyları kökleş­miş bu alçak adam Nikanor gökte bir hükümdar bulunup bulunmadığını ve bu hükümdarın Şabat Günü'nün onurlandırılmasını buyurup buyurmadığını onlara sordu.
4. Onlar da şu yanıtı ver­diler: "O yaşayan Rab'dir, göklerin Egemeni'dir ve yedinci günün onurlandırılmasını buyurmuştur."
5. O da şu yanıtı verdi: "Ben de yeryüzü hü­kümdarıyım. Silaha sarılmanızı ve kra­lın işini görmenizi buyuruyorum." Bü­tün bunlara karşın acımasız planını ger­çekleştirmeyi başaramadı.
6. Nikanor sonsuz övüngenliği ve gu­ruruyla Yahuda ve adamlarından aldı­ğı ganimetle bir anıt yaptırmayı tasar­lıyordu.
7. Ama Makabe Rab'bin ken­disini destekleyeceğine kesinlikle ina­nıyordu.
8. Adamlarıyla konuşarak put­perestlerin saldırısından ötürü yılma­malarını söyledi. Geçmişte Tanrı'nın onlara yardım ettiğini anımsamaları­nı, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın yar­dımıyla bir kez daha zafer kazanacak­larını sözlerine ekledi.
9. Yasadan ve peygamberlerden söz ederek onları yü­reklendirdi ve daha önce kazandıkları savaşlardan bahsederek onlara yeni bir coşku aşıladı.
10. Makabe onları tam an­lamıyla yüreklendirdi, sonra putpe­restlerin hainliğini ayrıntılarıyla anla­tarak ve antlarını bozduklarını söyle­yerek sözlerini bitirdi.
11. Makabe adam­larına kalkanların, mızrakların varlı­ğıyla değil, cesaret verici sözlerle gü­ven verdi. Onlara inandırıcı bir düş, sanki bir imge anlatarak onları yürek­lendirdi.
12. Makabe'nin gördüğü düş şöy­leydi: Eski Başkâhin Oniyas, ellerini uzatmış tüm Yahudi ulusu için dua edi­yordu. Oniyas olağanüstü bir insandı. Alçakgönüllüydü, başkalarına karşı saygılı davranırdı. Yerinde konuşur, et­kili ve güzel sözler söylerdi. Çocuklu­ğundan beri erdemli bir kişi olmak için yetiştirilmişti.
13. Ardından olağanüstü etkileyici görkemli bir kişi belirdi, çok yaşlı olup saygıdeğer bir görünüşü var­dı.
14. Oniyas konuşmaya başladı: "Bu adam kardeşlerini seviyor, ulusumuz ve kutsal kent için çok dua ediyor. O, Tanrı'nın peygamberi Yeremya'dır."
15. Sonra Yeremya sağ elini uzatarak Yahuda'ya altın bir kılıç sundu ve kı­lıcı verirken şöyle dedi:
16. "Bu kutsal kılıcı Tanrı'dan bir armağan olarak ka­bul et. Bu kılıçla düşmanlarını darbey­le yere yıkacaksın."
17. Yahuda'nın sözleri onları yü­reklendirdi. Bu sözler yiğitçe bir eyle­me itiyor, gençlere yetişkinlerin ruhunu aşılıyordu. Kamp kurmamaya, ama yiğitçe saldırıya geçmeye ve tüm yüreklilikleriyle el ele vererek savaşma­ya karar verdiler. Çünkü kutsal inanç­ları, tapınak ve kent tehlikedeydi.
18. Eş­leri, çocukları, kardeşleri ve akrabala­rı için pek kaygılanmıyorlardı. İlk ve en önemli korkuları Tanrı'ya adadık­ları tapınakla ilgiliydi.
19. Kentte ka­lanların kaygısı aynıydı. Ülkede olu­şacak karşılaşma onları dehşete dü­şürmüştü.
20. Düşman kuvvetlerini toparlamış, savaş durumuna geçmişti. Filler stra­tejik yerlerini tutuyordu ve atlı asker­ler kuvvetleri oluşturuyordu.
21. Maka­be karşısındaki insan kalabalığına, zırh­ların parıltısına ve fillerin yabanıl gö­rüntüsüne baktı. Ardından ellerini gö­ğe kaldırarak doğaüstü olaylar yara­tan Rabbi'ne yakardı. Çünkü zaferin silah gücüyle oluşmayacağını biliyor­du. Karar veren O'dur ve kime yaraşı­yorsa, zaferi ona verir.
22. Dua ederken şöyle dedi: "Efendimiz, Yahudiye Kra­lı Hizkiya'nın günlerinde sen bir me­lek gönderdin ve Sanherib'in ordu­sunda yaklaşık olarak yüz seksen beş bin kişiyi yok ettin.
23. Ey göklerin Ege­meni, bir kez daha başımıza geçecek iyi bir melek gönder. Dehşet ve korku salsın.
24. Elinin gücü bu insanları bir darbe ile yere yıksın, çünkü onlar se­nin kutsal ulusuna saldırmak amacıy­la dudaklarında saygısız sözlerle gel­diler." Makabe böylece duasını bitirdi.
25. Nikanor'la askerleri borular ve savaş naralarıyla ilerlediler.
26. Yahu­da'yla adamlarıysa Tanrı'ya yakararak ve dua ederek düşmanla göğüs göğüse savaştılar.
27. Bir yandan elleriyle dövüşürken, öte yandan yürekleriyle Tanrı'ya dua ettiler. Yaklaşık otuz beş bin kişinin boğazını kestiler ve bu kut­sal belirti onlara büyük sevinç verdi.
28. Çarpışma sona erip görkemli biçim­de geri çekilirken, yerde yatan Nikanor'u tanıdılar. Ölmüştü ve boylu bo­yunca yere uzanmıştı.
29. Çevredeki bağrışmalar ve karga­şalık arasında, atalarının dilinde mut­lak Efendileri'ni övdüler.
30. Kendisini canı gönülden vatandaşlarının hizme­tine adayan ve kendi soyundan olan­lara karşı duyduğu sevgiyi gençliğin­den beri sürdüren Yahuda, Nikanor'un başının kesilmesini, ayrıca koluyla om­zunun da kesilmesini, bunların Yeruşalim'e götürülmesini buyurdu.
31. Yeruşalim'e varınca, vatandaşlarını ve kâhinleri topladı. Ardından sunağın önünde durarak kaledeki halkı çağır­dı.
32. Rezil Nikanor'un başını ve bu saygısız kişinin büyük bir küstahlıkla Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın kut­sal evine karşı uzattığı eli onlara gös­terdi.
33. Ardından inançsız Nikanor'un dilini keserek bunun parça parça kuş­lara yem olarak verilmesini, budala­lığının ödüllendirilmesi için de tapı­nakta görülebilecek biçimde asılma­sını buyurdu.
34. Bunun üzerine herkes göğe bakarak yüce Rab'bi övüp şöyle dedi: "Kendi evini kirlenmekten ko­ruyan yücedir!"
35. Yahuda, Nikanor'un başını ka­leye* astı. Bu herkes için Rab'bin des­teğinin ortada olan açık belirtisiydi,
*O tarihte kale hâlâ Asurlular'ın elindeydi.
36. Oy birliğiyle kabul edilen bir karar­la o günün hiç yadsınmaması ve on ikinci ayın on üçüncü gününün* kutlanması onaylandı. Arami dilinde bu­nun adı Adar'dır, Mordekay gününün arifesidir.
*Buna Nikanor günü denir.
37. Nikanor olayı böylece sona eri­yor. Kent İbraniler'in elinde kaldığı için ben de bu yapıtı burada bitiriyo­rum.
38. Bu yapıt iyi derlenmişse ve is­teğe uygunsa, amacıma ulaştım demektir. Yok bu yapıt değersiz ve orta derecedeyse, yapabildiğim bu kadar.
39. Nasıl ki şarabı ya da suyu tek başına içmek kötüyse, oysa su ek­lenmiş şarap beğeniye uygunsa ve olağanüstü bir huzur duygusu veri­yorsa, aynı biçimde olaylar ustaca ele alınırsa, öyküyü okuyanların kavrayışı çoğalır. Bu tümceyle sözlerime son veriyorum.

BÖLÜM 14

1. Üç yıl sonra Yahuda'yla adam­ları, Seleukus oğlu Dimitriosun güçlü bir ordu ve donanmayla Tripolis limanına geldiğini,
2. ülkeyi işgal ettiğini ve Antiyokus'la özel öğretme­ni Lisias'ı öldürdüğünü duydular.
3. Es­kiden başkâhin olan, ama bir isyan sı­rasında kasten kirlenen Alkimos adın­da bir adam, nereye dönse güvenlikte olamayacağını ve bundan böyle kutsal sunağın yanına gidemeyeceğini anla­yınca,
4. yaklaşık yüz elli bir yılında Kral Dimitrios'u ziyaret etti. Ona altın bir taç ve hurma ağacı yaprağı armağan etti. Ayrıca krala tapınaktan alınan geleneksel zeytin dalını da verdi, o gün başka bir şey yapmadı.
5. Sonunda kö­tü amacına uygun fırsatı buldu. Dimitrios onu konseyine çağırıp Yahudiler'in eğilimleri ve tasarıları konusunda ona sorular yönelttiği zaman şu yanıtı verdi:
6. "Hasidiyanlar adındaki bu Ya­hudiler'in önderi Yahuda Makabe'dir. Bunlar savaşa kışkırtan ve başkaldıran kişilerdir ve krallığın durulmasını önlemektedirler.
7. Bu nedenle bana miras kalan görevim, yani başkâhinlik elim­den alındıktan sonra, şimdi buraya geldim.
8. İlk önce kralın çıkarlarını iç­tenlikle gözettiğim için, ikinci ne­denim de, soydaşlarımı düşünmem. Çünkü söz konusu kişilerin sorumsuz davranışları tüm soyumuzu tam anla­mıyla rezil etti.
9. Saygıdeğer kral bu noktaları göz önünde tutsun ve ülkemi­zin refahı ve baskı altında olan ulusu­muz için önlemler alsın. Herkese içten­likle gösterdiğiniz iyilikseverlikten bek­lenen budur.
10. Çünkü Yahuda yaşadı­ğı sürece ülkede asla barış olmaya­caktır."
11. Alkimos sözlerini bitirince kralın dostları fırsattan yararlanıp Dimitriosun öfkesini kışkırttılar, çünkü onlar da Yahuda'dan tiksiniyorlardı.
12. Kral ça­bucak fillerin komutanı Nikanor'u seç­ti, onu Yahudiye'ye askeri vali olarak atadı ve yola çıkmasını buyurdu.
13. Kra­lın buyrukları, Yahuda'yı öldürmesini, yandaşlarını dağıtmasını ve Alkimos'u en büyük tapınağa başkâhin olarak ata­masını bildiriyordu.
14. Yahuda'dan ka­çan Yahudiye putperestleri Nikanor'a katıldılar. Yahudiler'in başına gelecek belalardan ve üzüntülerden yararlana­caklarını umuyorlardı.
15. Nikanor'un geldiğini ve putpe­restlerin saldırmak üzere olduğunu du­yan Yahudiler, üzerlerine toprak döktü­ler ve Tanrı'ya yakardılar. O, ulusunu sonsuza dek yaratmıştı ve doğrudan doğruya araya girerek kendi mirasını her zaman korumuştu.
16. Önderlerinin buyruğuna uyarak oldukları yerden he­men ayrıldılar. Desav Köyü'nde düş­manla karşılaştılar.
17. Yahuda'nın kar­deşi Simon, Nikanor'la dövüşmeye başlamıştı, ama düşmanlarının beklen­medik bir anda gelmesi Simon'un bir­den durmasına neden olmuştu.
18. An­cak Nikanor, Yahuda'yla adamlarının ne denli yürekli olduklarını ve ülkele­ri için yiğitçe dövüştüklerini duymuştu. Kan akıtarak sorunu çözümlemeye ce­saret edemiyordu.
19. Bu nedenle Nika­nor, Yahudiler'e dostluk sözü verip onlarınkini de kabul etmek amacıyla Posidonyus, Teodotus ve Matatiyas'ı onlara gönderdi.
20. Koşulları dikkatle inceledikten sonra önder bunları askerlerine bildir­di. Tümü aynı biçimde düşünüyordu ve antlaşmayı onayladılar.
21. Kararlaştırı­lan bir günde her iki tarafın önderleri tarafsız bölgede başbaşa görüşecekti. Her iki taraftan bir tahtırevan geldi ve koltuklar hazırlandı.
22. Yahuda, düş­mandan gelecek haince bir davranışa karşı önlemler almış ve yararlı mevki­lere silahlı askerler yerleştirmişti. Ön­derler görüşüp anlaşmaya vardı.
23. Ni­kanor Yeruşalim'e yerleşti ve hoş ol­mayan herhangi bir davranışta bulun­madı. Ona katılan insan kalabalığını da uzaklaştırdı.
24. Yahuda'yı yanından hiç ayırmadı ve ona gerçekten bağlandı.
25. Onun evlenip çocuk sahibi olmasını önerdi. Yahuda evlendi, evine yerleşti ve herkes gibi yaşamaya başladı.
26. İki erkeğin ne denli dost oldu­ğunu gören Alkimos, imzaladıkları ant­laşmanın bir kopyasıyla Dimitrios'a gitti. Alkimos, Nikanor'un devletin çıkarlarına karşı düşünceleri olduğunu ve krallığın bir düşmanı olan Yahuda'nın kralın dostları arasına katılmasını is­tediğini bildirdi.
27. Kral büyük öfkeye kapıldı. Başkâhinin iftiralarının etkisi altında ka­larak Nikanor'a yazdı, varılan antlaş­maya üzüldüğünü bildirdi. Makabe'nin zincirle bağlanarak derhal Antakya'ya gönderilmesini buyurdu.
28 Nikanor mektubu alınca çok üzül­dü, çünkü hiç bir suç işlememiş bir kişiyle vardığı antlaşmayı bozmak onun yaratılışına uymuyordu.
29. An­cak krala karşı koyamazdı. Onun için bir hileyle buyruğu yerine getirmek için fırsat kolladı.
30. Makabe, Nika­nor'un ona sert davrandığını ve onun­la ters konuştuğunu farketti. Böyle bir sertlik için herhangi bir neden olma­dığı sonucuna vardı. Bu nedenle Makabe yandaşlarının büyük bir bölümü­nü yanına alarak Nikanor'dan uzak­laştı.
31. Planlarının suya düştüğünü gö­ren Nikanor, kâhinlerin geleneksel kur­banları sundukları bir sırada büyük ve kutsal tapınağa gitti. Yahuda'yı ken­disine teslim etmelerini onlara buyur­du.
32. Kâhinler ant içip istenilen ada­mın nerede olduğunu bilmediklerini söylediler.
33. Bunun üzerine Nikanor sağ elini tapınağa doğru uzatarak şöy­le ant içti: "Yahuda'yı tutsak olarak ba­na teslim etmezseniz, Tanrı'nın Tapınağı'nı yerle bir ederim. Sunağı yıka­rım ve burada Diyonisos için görkem­li bir tapınak yaparım."
34. Bu sözler­den sonra oradan ayrıldı. Kâhinler el­lerini göğe doğru uzattılar, ulusları için her zaman savaşmış olan Tanrı'ya ya­kardılar. Şöyle dua ettiler:
35. "Rabbim, senin hiç bir şeye gereksinmen yoktur. Aramızda senin evin olacak bir tapınağın bulunmasını istedin.
36. Bu neden­le tüm kutsal şeyleri, yeni arıttığımız bu evi saygısızlıklardan koru."
37. Yeruşalim'in ileri gelenlerinden Razis adında bir adam Nikanor'a ih­bar edildi. Razis, vatandaşlarını seven bir adamdı ve herkesin ona büyük saygısı vardı. İyilikseverliğinden ötürü Yahudiler'in babası olarak biliniyor­du.
38. Ayaklanmanın ilk günlerinde Musevilikle suçlanmıştı. Musevili­ğin inançları için yaşamını tehlikeye atmaktan hiç çekinmemişti.
39. Yahu­diler'e olan düşmanlığını göstermek isteyen Nikanor onu tutuklatmak için beş yüz asker gönderdi.
40. Bu adamı ortadan kaldırırsa Yahudiler'e büyük bir darbe vuracağını düşünüyordu.
41. Askerler kuleyi ele geçirmek üze­reyken avlu kapısını zorladılar ve ateş getirilip kapıların yakılmasını istedi­ler. Çevresinin tümüyle sarıldığını gören Razis, kendi kılıcının üzerine düşerek canına kıymak istedi.
42. Soy­lu bir davranışla, bu kötü kişilerin eline düşüp soylu ailesine yaraşma­yan hakaretlere uğramaktansa ölmeyi yeğ tutuyordu.
43. Ama çarpışmalar arasında kılıç­la kendisini öldürmeyi başaramadı. Askerler kapıdan içeri girerken çevik­likle duvara doğru koştu ve yürekli­likle kendini aşağıya, askerlerin arası­na attı.
44. Askerler çabucak geri çekil­diğinden, Razis boş zeminin ortasına düştü!
45. Hâlâ soluk alıyordu. Öfke­liydi ve ateş püskürüyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı, kanı her yöne fışkırıyordu. Kötü yaralarına karşın, ka­labalığın arasından koştu. Ardından dik bir kayanın üstüne çıktı.
46. Artık onda bir damla kan kalmamıştı. İç organla­rını koparıp dışarı çıkarttı, onları iki eliyle tutarak askerlerin arasına fırlatıp attı. Kendisine yaşam ve can veren Yaratan'a sığınıp organlarını bir gün ken­disine geri vermesi için yalvardı. Razis'in ölümü işte böyle oldu.Ü

BÖLÜM 13

1. Yüz kırk dokuz yılında Yahuda'yla adamları Antiyokus Eupator'un kuvvetleriyle Yahudiye'ye doğru ilerlediğini öğrendiler.
2. Özel öğ­retmeni ve bakanı Lisias da onunla beraberdi. Bundan öte Antiyokus Eupator'un Yunan ordusunda yüz on bin yaya askeri, beş bin üç yüz atlı askeri, yirmi iki fili ve tırpan aygıtı olan iki tekerlekli üç yüz savaş arabası vardı.
3. Menelaos onların tarafını tuttu ve tam bir ikiyüzlülük örneği göstererek sürekli Antiyokus'u yüreklendirdi. Bu­nu yaparken ülkesinin refahını düşünmüyordu, ama umudu iyi bir göreve atanmaktı.
4. Fakat kralların Kralı, bu alçak suçluya karşı Antiyokus'un öf­kesini kışkırttı. Lisias tüm karışıklık­lardan Menelaos'un sorumlu olduğu­nu krala açıkça söylediği zaman Antiyokus, Menelaos'un Berea'ya götü­rülmesini ve oradaki alışılmış yöntem­lerle öldürülmesini buyurdu.
5. Orada külle dolu, elli arşın yüksekliğinde bir kule vardır. Kulenin yapısı daire biçi­mindedir ve her yönden aşağıya, kül­lere doğru eğimlidir.
6. Kutsal şeylere saygısızlık niteliğindeki hırsızlıktan suçlananlar ya da başka suçları işle­dikleri açıkça bilinen kişiler kulenin tepesine götürülür ve oradan aşağıya atılır.
7. Dininden dönen Menelaos işte böyle öldü. Cenaze töreninden bile yoksun kaldı.
8. Doğrusu böyle bir ce­zayı hak etmişti. Çünkü ateşi ve tüm külleri kutsal olan sunağa karşı pek çok suç işlemişti. En sonunda ölümü de küllerin içerisinde oldu.
9. O arada kral ilerliyordu, aklında barbarca tasarılar vardı. Yahudiler'e babasının zamanında olanlardan çok daha kötüsünü gösterecekti.
10. Yahu­da olup bitenleri öğrenince ulusuna gece gündüz Rabbi'ne yalvarmasını buyurdu. Rableri hiç olmazsa son bir kez
11. yasadan, anavatanlarından ve kutsal tapınaktan yoksun kalmak teh­likesiyle karşı karşıya kalan ulusuna yardım etmeliydi. Yeniden soluk al­maya başlayan ulusunun kutsal şeyle­re saygısızlık eden putperestlerin eli­ne geçmesine izin vermemeliydi.
12. Hepsi tek bir insanmış gibi, Yahuda'nın buyruklarına uyup merhametli Rableri'ne dileklerini bildirdiler. Üç gün süreyle ağladılar, oruç tuttular ve Tanrı'ya tapındılar. Yahuda onları yü­reklendirdi ve hazır olmalarını buyur­du. 
13. Kentin ileri gelenleriyle görüş­tükten sonra, kralın ordusunun Yahudiye'yi işgal edip kenti ele geçirmesini beklememeyi yeğledi. Bunun yeri­ne yola çıkmaya ve Tanrı'nın yardı­mıyla sorunu çözümlemeye karar ver­di.
14. Sonucu Yaratan'a bırakıp ordu­sunu Modin yakınında durdurdu. As­kerlerinden yüreklilikle ölünceye dek savaşmalarını istedi. Yasalar, tapınak, kent, ülkeleri ve yaşam biçimleri için savaşmalarını istedi.
15. Adamlarını "Za­fer Tanrı'dandır" parolasıyla bırakır­ken, en seçkin ve yürekli genç asker­lerle birlikte geceleyin kralın çadırına saldırdı. Yaklaşık iki bin kişiyi yok etti. En büyük fillerin ve sürücüleri­nin boğazını kesti.
16. Sonunda ordu­gahı dehşet ve karışıklık içinde bıra­kıp zafer sevinciyle geri çekildiler.
17. Yahuda'yı koruyan Rab sayesinde bu işler sonuçlandı. O arada gün yeni doğuyordu.
18. Yahudiler'in yürekliliğini gören kral, şimdi de mevzilerine stratejik yönden saldırmaya çalıştı.
19. Yahudiler'in güçlü bir kalesi olan Beytsur'un üstüne yürüdü, ama geri püskürtüldü. Böylece durmak zorunda kaldı ve çok kötü duruma düştü.
20. Yahuda içerde­ki garnizonun gereksinmelerini karşı­ladı.
21. Ancak Yahudi ordusundan Rodokus adlı bir adam düşmana gizli bilgiler verdi. Adamın yaptıkları anla­şıldı, tutuklandı ve gereği yapıldı.
22. İkinci kez kral Bet-Sur garnizonu ile görüşmeler yaptı. Dostluk öneri­sinde bulundu ve dostluk antlarını ka­bul edip geri çekildi. Ardından Yahuda'yla adamlarına saldırdı, ama kötü duruma düştü.
23. Antakya'da yöneti­min başında bıraktığı Filip'in umutsuzluktan deliye döndüğü kendisine bil­dirildi. Bu haber kendisini şaşkına çe­virdi. Yahudiler'le görüşmelere başla­dı, silahları bıraktı ve akla uygun tüm koşullara uyacağına dair ant içti. Bir antlaşmaya vardı, kurban sundu, tapı­nağı onurlandırdı ve kutsal yere büyük armağanlar verdi.
24. Makabe'yi iyi kar­şıladı, ardından Ptolemais'ten Gerar'a dek Hegemonides'i askeri vali olarak atadı.
25. Kendisi de Ptolemais'e gitti. Oranın halkı antlaşmayı onaylamadı. Bu işe içerlediklerini belirttiler ve ant­laşmanın hükümsüz bırakılmasını iste­diler.
26. Lisias kürsüye çıktı, antlaşma bölümlerini savunarak bu konuda on­ları inandırıp yatıştırdı, böylece onların iyi niyetini sağladı. Sonra Antakya'ya çekildi. Kralın saldırısı ve geri çekil­mesiyle ilgili olay böyle oluştu.

BÖLÜM 12

1. Bu antlaşmalara varıldıktan sonra Lisias kralın yanına gitti, Yahudiler de çiftlik işlerine döndüler.
2. Yerel askeri yöneticilerden Genneus oğlu Apolonyus, Timoteos, Hiyeronimus, Demofon ve Kıbrıs valisi Nikanor Yahudiler'in barış ve huzur içinde yaşamalarına izin vermediler.
3. Yafa halkı çok ileri gitti ve çok kötü davrandı. Aralarında yaşayan Yahudiler'i sandal gezintisine davet etti. Yahudiler eşleri ve çocuklarıyla bir­likte gezintiye katıldılar. Onlara kötü­lük yapılacağı konusunda herhangi bir izlenim yoktu.
4. Bu gezintiyle ilgi­li olarak genel bir oylamaya gidilmişti ve Yahudiler daveti kabul ettiler. Çün­kü onlar barışçı bir ulustu ve kuşku duymaları için herhangi bir neden yoktu. Ama denize açılınca hepsini denizin dibine attılar. Sayıları yakla­şık iki yüz kişiyi buluyordu.
5. Soydaşlarının acıklı sonunu öğ­renen Yahuda askerlerine buyruk ver­di.
6. Adil bir yargıç olan Tanrı'ya yö­neldikten sonra, kardeşlerini öldüren canilere saldırdı. Karanlık basınca li­manı ateşe verdi, sandalları yaktı ve oraya sığınanları kılıçtan geçirdi.
7. Ken­tin kapıları kapalı olduğundan geri çe­kildi. Geri gelip Yafa halkını yerle bir etmeyi tasarlıyordu.
8. Ama Yamniya halkının orada yaşayan Yahudiler'e karşı aynı şekilde davranmayı düşündüklerini öğrenince,
9. geceleyin Yamniya'ya saldırdı. Limanda bulunan fi­loyu ateşe verdi. Alevlerin parlaklığı otuz mil uzakta bulunan Yeruşalim­den görünüyordu.
10. İlerleyip kenti bir mil geride bı­raktıktan sonra, Timoteos Arap kuv­vetleriyle Yahuda'ya saldırdı. Bu kuv­vetler yaklaşık beş bin yaya ve beş yüz atlı askerden oluşuyordu.
11. Çetin bir savaş başladı. Tanrı'nın yardımıy­la Yahuda'nın askerleri savaşı kazan­dı. Yenilen göçebeler, dostluğun sağ elini onlara vermesi için Yahuda'ya yalvardılar. Hayvan sürülerini ona bı­rakmaya ve kendisine yardımcı olma­ya söz verdiler.
12. Onlardan pek çok yararlanabileceğini düşünen Yahuda, onlarla barış yapmayı kabul etti. Bir­birlerine söz verdikten sonra Araplar çadırlarına çekildi.
13. Yahuda güçlendirilmiş bir kente de saldırdı. Surlarla çevrili olan bu kentte çeşitli ırklardan kimseler otu­ruyordu. Kentin adı Kespin'di.
14. Duvarlarının gücüne ve depoladıkları be­sin maddelerine güvenen halk, Yahuda'yla askerlerine karşı küstahça dav­randı. Onlara hakaret edip kutsal şey­lere karşı saygısızca konuştu.
15. Ama Yahuda ve adamları dünyanın mutlak Egemeni'ne dua ettiler. O, Yeşu'nun günlerinde Eriha Kenti'ni yıkmıştı. Bu­nu yapmak için de kalın kütükler ya da kuşatma aygıtları kullanmamıştı. Ardından duvara şiddetli bir saldırıda bulundular.
16. Tanrı'nın istemiyle ken­ti ele geçirdiler. O denli insanın boğa­zını kestiler ki, dört yüz metre ötede bulunan ırmak sanki kanla dolup taşı­yordu.
17. Oradan doksan beş mil ötede, Tobyan olarak bilinen Yahudiler'in ül­kesine, Karaks'a vardılar.
18. Timote­os 'u o yörede bulamadılar. Timoteos o bölgeden ayrılmıştı ve bir noktada çok güçlü bir garnizon bırakmaktan başka bir şey yapmamıştı.
19. Makabenin generallerinden Dositeus'la Sosipater ilerleyip Timoteos'un kalede bı­raktığı kuvveti yok ettiler. Bu kuvvet on bin kişiyi geçiyordu.
20. Makabe or­dusunu bölüklere ayırıp başlarına ko­mutanlar atadı. Ardından Timoteos'un peşinden gitti. Timoteos'un kuvvetle­rinde yüz yirmi bin yaya ve iki bin beş yüz atlı asker vardı.
21. Yahuda'nın ilerlediğini duyan Timoteos'un ilk işi, kadınları, çocukları ve geri kalan eş­yaları Karnayim adındaki bir yere gön­dermek oldu. Çünkü orası ele geçiril­mez bir yerdi. Çevredeki tüm yollar çok dar olduğundan oraya varmak da güçtü.
22. Yahuda'nın ilk bölükleri görü­nünce düşman korkuya kapıldı. Her şeyi gören Tanrı'nın bu belirtisi onları dehşete düşürdü. Her yöne kaçıştılar, böylece kendi askerleri tarafından ya­ralandılar. Çünkü birbirlerinin kılıçla­rının sivri uçlarının üzerine koştular.
23. Yahuda var gücüyle onları kovala­dı, suçluların boğazını kesti ve yakla­şık otuz bin kişi öldürdü.
24. Dositeusla Sosipater'in eline düşen Timoteos, kurnazca davranarak yaşamını bağış­lamalarını istedi. Çoğunun ailesinin ve bir kısmının kardeşlerinin elinde olduğunu söyledi. Bunların suçlarının kısa zamanda affedileceğini sözlerine ekledi.
25. Sonunda kardeşlerini kurtar­mak için gitmesine izin verdiler. Çünkü Timoteos sözünü tutup bu insanla­rı sağ salim geri göndereceği konu­sunda hepsini inandırdı.
26. Yahuda Karnayim ve Etergetis* Tapınağı'na saldırıp yirmi beş bin ki­şinin boğazını kesti.
*Asurlu bir tanrıça olan Etergetis'in tapı­nağı. Karnayim'in boynuzlu Kibele'nin tapı­naklarından biri olduğu anlaşılmaktadır.
27. Düşmanlarını bozguna uğrattık­tan sonra, Yahuda ordusuyla Lisias'ın yaşadığı güçlendirilmiş bir kent olan Efron'a gitti. Duvarların dış kısmına dizilmiş yürekli genç erkekler sürekli direndiler. Öte yandan içeride bir sürü savaş malzemesi ve mermi vardı.
28. Ama Yahudiler, gücüyle düşmanın savunmalarını yıkan dünya Egemeni­ne dua edip kenti ele geçirdiler. Orada yaşayanlardan yaklaşık yirmi beş bin kişinin boğazını kestiler.
29. Ardından Yeruşalim'e yetmiş beş mil uzaklıkta olan Skitopolis'e dek iler­lediler.
30. Ama orada yaşayan Yahu­diler Skitopolis halkının onlara her zaman iyi davrandığını, en kötü za­manlarda bile onlara karşı özellikle sevecen olduğunu Yahuda'ya bildir­diler.
31. Yahuda'yla adamları onlara teşekkür ettiler. Yahuda, gelecekte de soydaşlarına aynı dostluğu gösterme­lerini onlardan istedi. Haftalar Bayramı'ndan biraz önce Yeruşalim'e var­dılar.
32. Pentekost'tan sonra, İdumea'nın askeri valisi Gorgiyas'a savaş açtılar.
33. Gorgiyas üç bin yaya askerle dört yüz atlı askere komuta ediyordu.
34. Ger­çekleşen çarpışmalarda bir kaç Yahudi yaşamını yitirdi.
35. Bakenor'un adam­larından biri olan Dositeus, ata binen güçlü bir adamdı. Gorgiyas'ı yakasın­dan yakaladığı gibi sürüklemeye baş­ladı. Amacı onu canlı ele geçirmekti. Ama Trakyalı atlılardan biri Dositeus'un üstüne hızla atılarak omzunu yar­dı. Elinden kurtulan Gorgiyas ise Marisa'ya kaçtı.
36. O arada, Ezdriyas'la adamları uzun zamandan beri savaştıklarından yorgun düşmüşlerdi. Yahuda, onların müttefiki ve savaşın önderi olduğunu onlara göstermesi için Tanrı'ya dua etti.
37. Sonra atalarının dilinde yüksek sesle savaş naraları atarak, başka ez­giler okuyarak Gorgiyas'ın kuvvetle­rini bozguna uğrattı.
38. Bundan sonra Yahuda ordusunu toparlayıp Adullam Kenti'ne gitti. Haf­tanın yedinci günü olduğu için gele­neklerine uyarak temizlendiler, Şabat Günü'nü orada geçirdiler.
39. Ertesi gün olması gerektiği gibi, ölenlerin ceset­lerinin toplanıp akrabaları ile birlikte atalarının mezarına konmasını istedi­ler.
40. Ama ölenlerin üzerinde, giysi­lerinin altında Yamniya'dan alınan putların tılsımı bulundu. Oysa yasa, Yahudiler'in bunları takmasına izin vermemektedir. Böylece bu adamla­rın hangi nedenle yaşamlarını yitir­dikleri herkes tarafından anlaşılmış oldu.
41. Ardından tümü Rableri'nin iş­leyişini övdü. O, gizli şeyleri gün ışı­ğına çıkaran adil bir yargıçtı.
42. Hepsi dua edip işlenen günahın tamamen si­linmesini diledi. Ardından yürekli Yahuda hepsinin günahlardan sakınma­sını istedi. Çünkü ölenlerin günahının ne gibi sonuçlar verdiğini hepsi kendi gözleriyle görmüşlerdi.
43. Sonra hep­sinden para topladı. Yaklaşık iki bin gümüş para toplandı ve günahlar için kurban sunulması amacıyla bu para Yeruşalim'e gönderildi. Yahuda gü­zel ve soylu bir davranışta bulundu. Dirilişi göz önünde bulunduruyordu.
44. Çünkü ölülerin dirileceğine inanmış olmasaydı, ölüler için dua etmek ge­reksiz ve anlamsız olurdu.
45. Oysa Tan­rı'ya saygı göstererek ölenlere verile­cek görkemli ödülü göz önünde bulundurduysa, bu kutsal düşünce inan­ca olan bağlılığını gösteriyordu. Bu nedenle, bu günahı Tanrı'ya bağışlat­mak umuduyla ölüler için kurban sun­muştu, amacı ölülerin günahlarının bağışlanmasıydı.

BÖLÜM 11

1. Bunun ardından kralın koruması ve akrabası olan başba­kan Lisias olup bitenlerden çok tedir­gin oldu.
2. Yaklaşık seksen bin yaya askeri ve tüm atlı askerleriyle Yahudiler'e karşı yürüdü. Amacı, kutsal kenti Yunanlılar için yaşanır duruma getirmekti.
3. Öbür ulusal tapınaklarda olduğu gibi tapınaktan vergi almayı ve başkâhinlik görevini her yıl satışa çıkartmayı düşünüyordu.
4. Tanrı'nın gücünü hiç önemsemedi. On binlerce yaya askerine, binlerce atlı askerine ve seksen filine son derece güveni­yordu.
5. Yahudiye'yi ele geçirip Yeruşalim'den yaklaşık yirmi mil mesafede ve güçlendirilmiş bir konumda olan Beytsur'a yaklaştı. Orasını büyük bas­kı altında tuttu.
6. Makabe ve adamları Lisias'ın kalelere saldırdığını duyun­ca, halkla birlikte Rableri'ne gözyaşı dökerek yakardılar, İsrail'i kurtarması için bir melek göndermesini dilediler.
7. Makabe herkesten önce silaha sarıldı ve yanındakilerden kardeşlerini kur­tarmak için yaşamlarını tehlikeye at­malarını istedi. Böylece hepsi kararlı adımlarla tek bir beden olarak yola koyuldular.
8. Daha Yeruşalim yöresindeyken beyaz giysiler içinde bir at­lı başlarına geçti, elinde som altından silahlar vardı.
9. Hep birlikte merha­metli Tanrı'yı yücelttiler, artık çok yü­reklenmişlerdi. Yalnız insanlara değil, ama en vahşi hayvanlara ve demir du­varlara bile saldırmaya hazırdılar.
10. Göksel müttefiklerinin yardımıyla sa­vaş durumunda ilerlediler, çünkü Rableri onlara merhamet etmişti.
11. As­lanlar gibi dövüşerek düşmana saldırdılar, on bir bin yayayla bin altı yüz atlı askeri yok ettiler. Geri kalanları da bozguna uğrattılar.
12. Kaçanlardan çoğu yaralı ve silahsız bir durumda kurtuldu. Lisias'ın kendisi de alçakça kaçıp kurtuldu.
13. Lisias akılsız değildi. Yenilgisi­ni düşünürken, güçlü Tanrı onlar için savaştığından İbraniler'in yenilmez ol­duğunu anladı. Onlara haber göndere­rek
14. adil koşullarla uzlaşmalarını is­tedi. Kralı bile onların dostu durumu­na getirebileceğini bildirdi.
15. Herke­sin iyiliğini isteyen Makabe, Lisias'ın tüm önerilerini onayladı. Yahudiler'le ilgili olarak Makabe Lisias'tan ne is­tediyse kral tarafından kabul edildi.
16. Lisias'ın Yahudiler'e yazdığı mektubun metni aşağıdadır: "Lisias'tan Yahudi ulusuna selam­lar!
17. Elçileriniz Yuhanna ve Avşalom aşağıdaki yazıyı bana verip onay­lamamı istediler.
18. Kralın dikkatini gerektiren her şeyi ona sundum. Yet­kim dahilinde olan her şeyi kabul et­tim.
19. Yönetime karşı iyi niyetle dav­ranmanız koşuluyla, gelecekte sizin iyiliğiniz için elimden geleni yapaca­ğım.
20. Ayrıntılara gelince, elçileriniz­le temsilcilerimin bunları sizinle gö­rüşmelerini buyurdum.
21. Başarılı olup zenginleşmeniz dileğiyle. Yüz kırk se­kiz yılı, Diyoskoros ayının yirmi dör­düncü günü."
22. Kralın mektubu şöyleydi: "Kral Antiyokus'tan kardeşi Lisias'a selamlar!
23. Babamız artık tanrı­lar arasında yerini aldı. Buyruğumuz, krallığımızda yaşayan halkın rahat bı­rakılıp işi gücüyle uğraşması yolun­dadır.
24. Anladığımıza göre Yahudiler babamızın siyasetini ve Yunan gele­neklerinin benimsenmesini onaylamı­yor. Onlar kendi yaşam biçimlerini yeğ tutuyorlar ve kendi yasalarına uy­mak istediklerini bildiriyorlar.
25. Bu ortamda, bu ulusun da diğer uluslar gibi üzülmesini istemediğimiz için, tapınağın onlara geri verilmesini ve işlerini atalarının geleneklerine göre yönetmelerini buyuruyoruz.
26. Böylece onlara dostluk temsilcileri göndermek sizin göreviniz olacaktır. Siyasetimizi öğrendikleri zaman güvenlik duyarlar ve kıvançla kendi işleriyle uğraşırlar."
27. Kralın Yahudi ulusuna gönder­diği mektup ise şöyleydi: "Kral Antiyokus'tan Yahudi sena­tosuna ve öbür Yahudiler'e selamlar!
28. İyi olmanızı dileriz, bizim de sağlı­ğımız iyidir.
29. Menelaos'un bildirdi­ğine göre evinize dönüp işlerinizle uğraşmak istiyorsunuz.
30. Buna uygun olarak, Ksantikus'un otuzuncu günü­ne kadar geri dönenler, korkacak hiç bir şey olmadığı konusunda güvenlik içinde olmalıdırlar.
31. Yahudiler, ön­ceden olduğu gibi, kendi besinlerini yiyebilir, kendi yasalarını uygulayabi­lirler. Onlardan herhangi biri, bilme­den işlenmiş bir suç için, herhangi bir şekilde rahatsız edilmeyecektir.
32. Bu konuda hiç bir kuşkunuz olmaması için size Menelaos'u gönderiyorum.
33. Uğurlar olsun. Yüz kırk sekiz yılı, Ksantikus'un on beşi."
34. Romalılar da Yahudiler'e aşağı­daki mektubu gönderdiler: "Romalılar'ın elçileri Kuintus Memnius'la Titus Manius'tan Yahudi ulusuna selamlar!
35. Kralın akrabası Lisias'ın size verdiklerini biz de onay­lıyoruz.
36. Krala sormak istediğiniz ko­nulara gelince, bunları dikkatle inceleyin ve hemen birini gönderin. Böy­lece bu konuları sizin lehinize yorum­layabiliriz. Çünkü Antakya'ya gitmek üzereyiz.
37. Bize tasarılarınızı bildire­cek kişileri bir an önce gönderin.
38. Uğurlar olsun. Yüz kırk sekiz yılı, Ksantikus'un on beşi."

BÖLÜM 10

1. Makabe ve arkadaşları, Rableri'nin yol göstermesiyle, tapına­ğı ve kenti onardılar.
2. Yabancıların pa­zar yerinde kurdukları sunakları ve et­rafı çitle çevrili kutsal yerleri yıktılar.
3. Tapınağı arıttılar ve yeni bir sunak yaptılar. Ardından çakmaktaşından elde ettikleri ateşle iki yıl aradan sonra ilk kurbanlarını sundular. Buhur yaktılar, lambaları yaktılar ve ekmek somunla­rını Tanrı'nın huzuruna koydular.
4. Son­ra yüzükoyun yere kapanıp Rableri'ne yalvardılar. Onları bir daha böyle fe­laketle karşılaştırmamasını, günah iş­lerlerse onları insaflıca cezalandırması­nı ve onları kutsal şeylere saygısız bar­bar ulusların eline bırakmamasını dile­diler.
5. Tapınağın arıtılması, tapınağın yabancılar tarafından saygısızlığa uğratılmasıyla aynı güne, Kislev ayının yir­mi beşine rastladı.
6. Çardak Bayramı'nda olduğu gibi, sekiz gün bayram ettiler. Bir süre önce Çardak Bayramı'nda dağlarda, mağaralarda vahşi hayvanlar gibi yaşadıklarını anımsadı­lar.
7. Ardından, dallar, yapraklı büyük dallar ve hurma dalları taşıyarak kendi­ne ait olan kutsal yerin arıtılmasını ba­şarı ile sonuçlandıran Rableri'ne ezgi­ler okudular.
8. Tüm Yahudi ulusunun her yıl aynı günlerde bayram yapması konusunda kesin karara vardılar ve bil­diri yayınlayıp oylama yaptılar.
9. Epifanes diye bilinen Antiyokusun günleri böylece sona erdi.
10. Şimdi görevimiz bu inançsız adamın oğlu Antiyokus Eupator'un öyküsünü anla­tıp savaşların kötü sonuçlarına değin­mek olacak.
11. Bu adam yönetici ola­rak tahta çıkınca, Kili-Suriye ve Feni­ke'ye vali olarak Lisias adında birini atadı.
12. Makron diye bilinen Ptolemi Yahudiler'e adaletle davranan ilk va­liydi. Yahudiler'e geçmişte yapılan haksızlıkları unutturmak için barışçı bir yönetici olmaya çalışmıştı.
13. Kra­lın dostları onu Eupator'a ihbar etti­ler. Filometor'un kendisine emanet et­tiği Kıbrıs'ı bıraktığı ve Antiyokus Epifanes'in tarafına geçtiği için sürekli olarak kendisine hain denildi. Yüksek konumuna bir görkem katamadığı için kendini zehirleyip intihar etti.
14. Gorgiyas bölgeye askeri vali atandı. Yabancı ücretli askerleri vardı ve Yahudiler'le sürekli savaş duru­mundaydı.
15. Aynı zamanda önemli kaleleri kontrol eden İdumealılar Ya­hudiler'e baskı yapıyorlardı. Yeruşalim'den gelen yasa dışı kişilere iyi davranıyor, savaşı sürdürmeye çalışı­yorlardı.
16. Makabe ve adamları Tan­rı'ya genel bir yakarışla O'nun yardı­mını istediler, ardından İdumea kale­lerine saldırdılar.
17. Güçlü bir saldırı­ya girişip üstünlük sağlayan noktaları ele geçirdiler. Kale duvarlarında sa­vaşanları bozguna uğrattılar. Ellerine geçirdiklerinin boğazını kestiler. Bun­ların sayısı yirmi bini buluyordu.
18. Yaklaşık dokuz bin kişi kuşatmaya karşı koyabilmek için her türlü önle­mi alarak olağanüstü güçlü iki kaleye sığındı.
19. Bunun üzerine Makabe Simon'la Yusuf'u Zakkay ve kuvvetleriyle birlikte orada bıraktı. Onlara sal­dırmak için yeterince asker vardı. Makebe gitmesi gereken başka yerlere yolculuk etti.
20. Ama Simon'un adam­ları paragözdü ve kalelerdeki kişilerin rüşvetini kabul ettiler. Karşılığında yetmiş bin gümüş alıp kalelerdeki bazı kişilerin kaçmasına göz yum­dular.
21. Olanları duyan Makabe ulu­sunun komutanlarını toplantıya çağır­dı. Suçluların kardeşlerini para kar­şılığında sattıklarını söyledi, çünkü kendileriyle savaşan kişileri serbest bırakmışlardı.
22. Hain olduklarını bil­dirdi ve onları öldürdü, ardından iki kaleyi ele geçirdi.
23. Silaha sarılınca tüm yaptıklarında başarılı oldu, bu iki kalede yirmi binden fazla insan öldürüldü.
24. Yahudiler tarafından daha önce yenilen Timoteos, yabancı ücretli as­kerlerden büyük bir ordu oluşturdu. Asya'dan çok sayıda süvari getirtti ve Yahudiye ülkesini silahlarla ele geçir­mek umuduyla oraya geldi.
25. O yak­laşırken, Makabe ve adamları Tanrı­ya yakardılar, başlarına toprak döküp bellerinin etrafına çul sardılar.
26. Su­nağın önünde, terasta Rab'be tapındı­lar, onları destekleyip düşmanlarının düşmanı olması için Tanrı'ya yalvar­dılar. Yasanın açıkça bildirdiği gibi, onlara karşı gelmesini dilediler.
27. Bu dualardan sonra silahlandılar ve kentten bir hayli uzaklaştılar. Düş­mana yaklaşınca durdular.
28. Gün do­ğarken iki taraf savaşmaya başladı. Taraflardan biri başarı ve zafer için kendi cesaretine değil, ama Rabbi'ne, oysa diğeri, olağanüstü çabasına güveniyordu.
29. Savaşın en şiddetli anın­da düşman beş görkemli atlının gök­ten indiğini gördü, atların dizginleri som altındandı. Atlılar Yahudi kuv­vetlerinin başına geçti.
30. Makabe'yi aralarına alıp onu kendi zırhlarıyla korudular ve yaralanmasını önlediler. Öte yandan düşmana ok ve yıldırım yağdırdılar. En sonunda kör olup şa­şıran düşman kuvvetleri darmadağın oldu.
31. Yirmi beş bin yaya askerin ve altı yüz atlı askerin boğazı kesildi.
32. Timoteos, Gazar adındaki güçlü bir kaleye kaçtı. Orası Kereas'ın ko­mutası altındaydı.
33. Makabe'yle adam­ları dört gün süresince kaleye saldır­dılar.
34. Kaleyi savunanlar güvenlik içinde olduklarından emin olarak, inançsızlara yaraşır küfürlerle ve kut­sal şeylere karşı korkunç saygısız söz­lerle karşılık veriyorlardı.
35. Beşinci gün, gün doğarken, Makabe'nin kuv­vetlerinden yirmi genç adam, saygı­sızca sözlerin kendilerinde uyandırdı­ğı öfkeyle davranarak, yüreklilikle kaleye saldırdılar. Karşılaştıkları kişi­leri vahşi biçimde öldürdüler.
36. Baş­kaları, buna benzer bir davranışla, ka­leyi savunanlara arkadan saldırdılar ve kale burçlarını ateşe verdiler. Bir odun yığını yakıp kutsal şeylere karşı saygısızca konuşan kişileri burada canlı canlı yaktılar. Başkaları kapıları kırıp ordunun geri kalan kısmını içeri aldı ve kaleyi ilk olarak onlar ele ge­çirdi.
37. Timoteos mahzende saklan­mıştı, ama onu öldürdüler. Onunla birlikte kardeşi Kereas'ı ve Apollofanes'i de öldürdüler.
38. Bütün bunlardan sonra, ezgiler­le ve şükranla Rableri'ni övdüler. İs­rail'e karşı o denli bağışlayıcı olan Rableri onları zafere ulaştırdı.

BÖLÜM 9

1. Nasıl olduysa, o günlerde Antiyo­kus Pers ülkesinden karmakarışık bir şekilde geri çekilmişti.
2. Persepolis adındaki kente girdi, tapınakta hırsız­lık yapıp kenti işgal etmeyi tasarlıyor­du. Ama halk kendini savunmak için silaha sarıldı. Sonuç olarak kuvvetleri bozguna uğrayan Antiyokus rezil ola­rak geri çekilmek zorunda kaldı.
3. Ekbatana'ya varınca, Nikanor'un ve Timoteos'un kuvvetlerinin başına ge­lenleri duydu.
4. Öfkeye kapılarak onu bozguna uğratanların acısını Yahudi­ler'den çıkartmaya karar verdi. Bu amaçla yola çıkıp hiç durmadan yol­culuğunu bitirmesi için savaş arabası sürücüsüne buyruk verdi. Ama Tanrı­nın yargısı üzerine geldi. Gururla şöy­le demişti: "Yeruşalim'e varınca ora­sını Yahudiler için toplu mezar haline getireceğim."
5. Ama her şeyi gören Rab, İsrail'in Tanrısı, çare bulunmaz ve görülme­miş bir hastalıkla onu vurdu. Yukarı­daki sözler ağzından çıkar çıkmaz ba­ğırsaklarında çare bulunmaz bir acı duydu ve içinde çektiği ıstırap işken­ceden farksız oldu.
6. Böyle olması ge­rekiyordu, çünkü kendisi başkalarının bağırsaklarına barbarca işkenceler yap­mıştı.
7. Bu durumdayken bile Antiyo­kus küstahlığından bir şey kaybetme­di. Hâlâ gururla doluydu, Yahudiler'e karşı duyduğu öfkeyle ateş püskürüyordu. Daha çabuk gidilmesini buyur­mak üzereyken birdenbire arabadan düştü. Düşüşünün kuvveti bedeninde­ki tüm kemiklerin kırılmasına neden oldu.
8. Antiyokus biraz önce insanüs­tü övüngenliğiyle denizin dalgalarına hükmedeceğini sanmıştı. Dağları tera­zide tartabileceğini düşünmüştü. Ama birdenbire kendini boylu boyunca yer­de buldu. Onu sedyede taşıyorlardı ve bu da herkese Tanrı'nın gücünü apa­çık gösteriyordu.
9. Bu inançsız adam acı içinde kıvranırken gözleri kurtla­nıyor, etleri çürüyordu. Çürüyen etle­rinin kokusu tüm ordusunun midesini bulandırıyordu.
10. Biraz önce gökteki yıldızları avucunun içine alabileceğini sanmıştı. Ama şimdi hiç kimse ona tahammül edemiyordu, çünkü kötü kokusu dayanılır gibi değildi.
11. Bunun sonucunda darmadağın durumdayken, gururundan vazgeçme­ye başladı. Tanrı'nın onu cezalandır­ması nedeniyle aklı başına geldi. Sü­rekli acı çekiyordu.
12. Kötü koku onun için de çekilmez olmuştu ve şöyle ba­ğırdı: "Tanrı'ya teslim olmak doğru­dur, hiç bir ölümlü Tanrı'yla eşitliğe özenmemelidir."
13. Alçak adam Rab'be dua etmeye başladı, ama kendini acındıramadı. Şunları bildirdi:
14. Yerle bir etmeyi amaçladığı ve bir toplu mezar durumuna getirmek istediği kutsal ken­tin özgür olduğu açıklanacaktı.
15. Ya­hudiler'e gelince, onları gömülmeye layık görmemişti, çocuklarıyla birlik­te kuşlara ve hayvanlara yem olarak atılmasını istemişti. Ama şimdi Yahudiler'i Atina vatandaşlarına eşit kıla­cağını söylüyordu.
16. Bir zamanlar yağ­maladığı kutsal tapınağa şimdi en gü­zel armağanları sunacaktı. Kutsal kap­ları fazlasıyla yerine koyacaktı. Kur­ban giderlerini kendi gelirleriyle kar­şılayacaktı.
17. Bu işin doruğuna varıp kendisi de Yahudi olacak ve insanla­rın yaşadığı tüm yerleri ziyaret edip Tanrı'nın gücünü bildirecekti.
18.  Acıları bir türlü dinmiyordu, çün­kü Tanrı doğru yargısıyla onu ceza­landırmıştı. Tüm umudunu yitirerek Yahudiler'e aşağıdaki mektubu yazdı. Aslında bir çağrı olan mektubun içeriği şöyleydi:
19. "Kral ve başkomutan Antiyokus değerli Yahudi vatandaşlarını içtenlik­le selamlar, onlara sağlık ve bolluk di­ler.
20. Sizler ve çocuklarınız iyiyseniz ve işleriniz iyi gidiyorsa bundan çok memnunum.
21. Bana gelince hasta ol­mama karşın, sizinle ilgili güzel anıla­rım var. Pers ülkesinden dönünce ağır bir hastalık geçirdim ve herkesin gü­venliği için bazı önlemler almayı dü­şündüm.
22. Umutsuz değilim, çünkü hastalığı atlatabileceğimi umuyorum.
23. Ancak babam yaylayı denetlediği za­man, onun yerine geçecek kişiyi atardı.
24. Böylece beklenmedik bir olay karşı­sında veya huzur kaçıran söylentiler du­yulduğunda, illerin halkı işlerin yöneti­ciliğini kimin üstleneceğini bildiği için sarsılmazlardı.
25. Bundan öte, sınırları­mızdaki prenslerin ve krallığımızın komşularının fırsat kolladıklarını ve beklentilerini bildiğim için, benden sonra oğlum Antiyokus'un kral olaca­ğını bildiririm. Yaylalara çıktığım za­man oğlumu size emanet eder ve sizi önerirdim. Ona yazdığım mektubun bir kopyası buraya eklenmiştir.
26. Sonuç olarak genel ve özel iyiliklerimi anım­samanızı istiyor, bunu sizden bekliyo­rum. Her birinizin bana ve oğluma kar­şı iyi niyetinizi sürdürmenizi istiyorum.
27. Oğlumun iyilik ve sevecenlikle be­nim siyasetimi sürdüreceğine inanıyo­rum. Sizin çıkarlarınızı koruyacağın­dan da kuşkum yoktur."
28. Böylece kutsal şeylere karşı say­gısız olan bu cani, başkalarına çektir­diklerine benzer korkunç acılar içinde, acıklı yazgısıyla karşılaştı. Uzak ve so­ğuk dağlarda yaşamı sona erdi.
29. Ar­kadaşı Filip cesedi götürdü. Ardından Antiyokus'un oğlundan korktuğu için, Mısır'a, Ptolemi Filometor'un sarayına çekildi.

BÖLÜM 8

1. Yahuda Makabe ve arkadaşları gizlice köyleri gezdiler, akrabala­rını bir araya getirdiler. Yahudiliğe sadık kalanları topladılar ve yaklaşık altı bin kişiyi bir araya getirdiler.
2. Her yönden baskı altında olan ulusları ile ilgilenmesi için Rableri'ne yalvardılar. İnançsızların saygısızlığına uğrayan ta­pınağa acımasını O'ndan istediler.
3. Vi­raneye dönen ve hemen hemen yerle bir olan kente acımasını, yüksek sesle O'na yalvaran kurbanlarının kanını anımsamasını,
4. boğazı kesilen masum bebeklere karşı işlenen cinayetleri anımsamasını ve Tanrı'nın adına kar­şı işlenen günahlardan öç almasını is­tediler.
5. Makabe düzenli bir ordu top­lar toplamaz putperestlerin onu asla yenemeyeceği hemen anlaşıldı. Çün­kü Rab'bin öfkesi bağışlamaya dö­nüşmüştü.
6. Kentlere, köylere beklen­medik saldırılar düzenleyerek onları ateşe verdi. Uygun mevkileri ele geç­irdi ve düşmanı çoğu kez güç durum­da bıraktı.
7. Bu gibi girişimler için ge­nellikle geceyi bekledi. Onun yiğitliği en uzak yerlere dek duyuldu.
8. Yahuda'nın sürekli olarak ilerle­diğini ve gittikçe artan başarılar elde ettiğini gören Filip, Kili-Suriye ve Fe­nike'nin askeri valisi Ptolemi'ye yaz­dı ve krallığının çıkarı için yedek kuv­vetler istedi.
9. Ptolemi Nikanor'u ata­dı. Nikanor kralın birinci dostlarından Patroklus'un oğluydu. Nikanor yakla­şık yirmi bin kişilik uluslararası bir kuvvetin başında tüm Yahudi soyu­nun kökünü kazımak amacıyla yola çıktı. Geniş askerlik deneyimi bulu­nan ve meslekten yetişme bir general olan Gorgiyas'ı ortağı olarak atadı.
10. Nikanor, Yahudi savaş tutsaklarını satarak kralın Romalılar'a olan iki bin gümüş haraç parasını toplamayı amaç­lıyordu.
11. Hiç zaman kaybetmeden, de­niz kıyısındaki kentlere çağrıda bulu­narak gelip Yahudi insan gücü satın almalarını istedi. Bir gümüş para kar­şılığında doksan kişi vermek konu­sunda söz verdi. Ama bu işleri yap­arken Her Şeye Gücü Yeten'in yargı­sını hesaba katmıyordu, yakında bu­nunla karşılaşacaktı.
12. Nikanor'un ilerlediğini duyan Yahuda düşmanın yaklaştığını asker­lerine bildirdi.
13. Bunun üzerine yü­rekli olmayanlar ve Tanrı'nın adale­tine inanmayanlar tabanları yağlayıp kaçtılar.
14. Geri kalanlar bir yandan tüm mal varlıklarını sattılar, öte, yan­dan Rableri'ne dua edip onları inanç­sız Nikanor'un elinden kurtarmasını dilediler. Nikanor daha onlarla karşı­laşmadan onları satmıştı.
15. Dua eden­ler kendilerinden çok atalarıyla yapı­lan antlaşmaları düşündüklerinden ve Tanrı'nın kutsal ve yüce adını etrafa yaydıklarından Tanrı'dan yardım dili­yorlardı.
16. Makabe sayısı yaklaşık altı bine varan askerlerini topladı. Düşmandan ürkmemelerini, kötü düşüncelerle on­lara karşı yürüyen sayısız putperest yığınlarının cesaretlerini kırmamasını ve yüreklilikle savaşmalarını onlardan istedi.
17. Bu insanların kutsal yere kar­şı yaptıkları korkunç saygısızlığı göz önünde tutmalarını, küçük düşürülen kentin çektiği ıstırabı, ayrıca ortadan kalkan geleneksel yaşam biçimlerini anımsamalarını istedi.
18. Onlara şöyle dedi: "Onlar silahlarına ve yiğitlikle­rine güvenebilirler, ama biz Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'ya inanıyoruz. O'nun onayıyla bizim üstümüze yürü­yenler ve hatta onlarla birlikte tüm dünya yok edilir."
19. Atalarına yapılan yardımları anımsattı: O günlerde Sanherib'in yönettiği yüz seksen beş bin kişi ölmüştü.
20. Başka bir zamanda Babil'de Galatyalılar'la savaşan Ya­hudi kuvvetleri yalnız sekiz bin kişiy­le dört bin Makedonyalı'dan oluşu­yordu. Ancak Makedonyalılar güç du­rumda kalınca, sekiz bin kişilik ordu yüz yirmi bin kişiyi ezip geçti. Çünkü Tanrı onlara yardım etmişti ve büyük yağma elde etmişlerdir.
21. Makabe bu sözlerle onlara bü­yük cesaret verdi. Hepsi de yasalar ve ülkeleri uğruna ölmeye hazırdılar. Ar­dından Makabe ordusunu dörde böl­dü,
22. erkek kardeşleri Simon, Yusuf ve Yonatan'ı bin beş yüzer kişilik tü­menlerin başına geçirdi.
23. Sonra Elazar'a Kutsal Kitap'ı yüksek sesle oku­masını buyurdu. Adamlarına şu paro­layı verdi: "Tanrı'nın yardımı". Ar­dından ilk tümenin başına geçip Ni­kanor'la savaştı.
24. Her Şeye Gücü Yeten'in yardımıyla düşman kuvvet­lerinden yaklaşık dokuz bin kişinin boğazını kestiler. Nikanor'un ordusu­nun çoğunu yaralayıp sakatladılar ve tümünü kaçmaya zorladılar.
25. Onları satın alacak kişilerin parasını ele ge­çirdiler. Kaçanları uzunca bir süre ko­valadıktan sonra geri döndüler. Çün­kü zaman kısıtlıydı.
26. Şabat Günü'nün arifesiydi. Bu nedenle kovalama işini kısa kestiler.
27. Düşmanın silahlarını toplayıp yağmaladıkları malları aldı­lar. Rableri'ni övüp O'na şükrederek Şabat Günü'nü kutladılar. Çünkü Rableri onları çiyle ıslatır gibi, o gün on­lara bağışlamasını göstermişti.
28. Şabat Günü'nün ardından elde edilen gani­metin bir kısmını zulüm kurbanları­nın, dulların ve yetimlerin arasında böldüler. Geri kalanını da kendilerine ve çocuklarına alıkoyup aralarında pay­laştılar.
29. Ardından genel bir yakarışa katılıp kullarından tam anlamıyla hoş­nut olması için bağışlayıcı Rableri'ne yalvardılar.
30. Timoteos'la Bakkides'in kuvvet­lerine meydan okudular ve yaklaşık yirmi bin kişiyi yok ettiler. Çok sayıda yüksek kaleyi ele geçirdiler. Çok büyük olan ganimeti ikiye böldüler, birini kendileri aldılar, diğerini de zu­lüm kurbanlarına, yetimlere ve dul kadınlara verdiler. Yaşlıları da unut­madılar.
31. Düşmanın silahlarını top­layıp uygun bir yere sakladılar. Yağ­ma edilen malların diğer kısmını da Yeruşalim'e götürdüler.
32. Timoteosun koruma görevlilerine komuta eden subayı öldürdüler. O çok kötü bir adamdı ve Yahudiler'e çok kötülük etmişti.
33. Yeruşalim'deki zafer kutla­maları süresince kutsal kapıları ateşe veren erkekleri yaktılar. Onlar Kallistenes'le birlikte küçük bir eve sığın­mışlardı. Böylece kutsal bir şeye yap­tıkları saygısızlığın karşılığı uygun biçimde kendilerine verilmişti.
34. Yahudiler'i satın alması için bin tüccar getiren, kötü huyları kökleşmiş alçak Nikanor,
35. Rab'bin yardımıyla önemsemediği kişiler tarafından kibri kırılınca, devlet adamı giysilerini çı­karıp tıpkı kaçak bir köle gibi, ülkede baştan aşağı tek başına yolculuk etti. Ordusunun yok edildiği düşünülürse, garip bir şans eseri Antakya'ya vardı.
36. Böylece Yeruşalim'den gelen tut­sakları satarak haraç parasını ödemek konusunda Romalılar'a söz veren adam, Yahudiler'in bir Koruyucusu ol­duğunu bildirdi. Bu Koruyucu'nun ver­diği yasalara uydukları için Yahudi­ler'in bir saldırıdan zarar görmeye­ceklerini sözlerine ekledi.M 8

BÖLÜM 7

1. Anneleriyle tutuklanan yedi erkek kardeş de vardı. Kral yasanın ya­sakladığı domuz etini yemeye onları zorladı. Kırbaçlarla ve ağır cezalarla onlara işkence etti.
2. Aralarından bir tanesi hepsinin adına konuşarak şöyle dedi: "Bizden ne öğrenmek istiyor­sun? Atalarımızın yasalarına karşı gel­mektense ölmeyi yeğ tutuyoruz."
3. Büyük öfkeye kapılan kral ateşte tavalar ve kazanlar ısıtmalarını buyur­du.
4. Ardından tavalarla kazanlar iyice kızdıktan sonra kral sözcü olarak ko­nuşan gencin dilinin kesilmesini, ba­şının derisinin yüzülmesini, el ve ayak­larının kesilmesini buyurdu. O arada öbür kardeşleriyle anneleri onları sey­rediyordu.
5. Delikanlı tamamen güç­süz duruma düştükten sonra ve hâlâ soluk alırken kral onun canlı olarak tavada kızartılmasını buyurdu. Tava­dan dumanlar yükselirken anneyle çocukları soylu biçimde ölmek için bir­birlerini yüreklendiriyor ve şöyle di­yorlardı:
6. "Tanrımız Rab her şeyi gö­rüyor ve elbette ki bize acıyor, tıpkı Musa'nın şarkısında olduğu gibi! Mu­sa halka karşı tanıklık edip bu şarkıda şunu bildiriyordu: "O, kesinlikle kul­larına acıyacaktır."
7. Birincisi böylece dünyadan ayrıl­dıktan sonra vahşi eğlencelerini ikin­cisiyle sürdürdüler. Saçlarıyla beraber başının derisini yüzdüler ve ardından ona sordular: "Vücudunun her uzvuna işkence etmememiz için, sana verdi­ğimiz yemeği yiyecek misin?"
8. Ama o ataları gibi konuştu: "Asla!" Şimdi de işkence sırası ona geldi.
9. Son ne­fesini verirken şöyle bağırdı: "İnsan­lık dışı canavar, yaşamımıza son ve­rebilirsin, ama bu dünyanın kralı bizi diriltecektir, çünkü sonsuza dek yaşa­mak amacıyla onun yasaları için ölü­yoruz."
10. Ardından üçüncüsüyle eğlendi­ler. Dilini istedikleri zaman hemen dı­şarı çıkarttı, yürekli biçimde ellerini uzattı
11. ve onurlu sözlerle şöyle dedi: "Bu uzuvları bana Tanrı verdi, O'nun yasaları uğruna bu uzuvları küçümsüyorum. O'nun bu uzuvları bana yeni­den vereceğini umut ediyorum."
12. Genç adamın yürekliliği ve acıyı umursa­maması kralı ve yardımcılarını hayre­te düşürdü.
13. O ölünce dördüncüsüne de aynı vahşi işkenceyi uyguladılar.
14. Ölmek üzereyken şöyle bağırdı: "Biz en iyisini seçtik, insan eliyle öldük. Ancak bizi yeniden dirilteceği konu­sunda Tanrı'nın verdiği söze inanıyo­ruz. Oysa sizler için ne diriliş var, ne de yeni bir yaşam."
15. Sonra beşincisini getirip ona iş­kence etmeye başladılar.
16. Ama o krala bakıp şöyle dedi: "Sen gelip geçici­sin ve gücün insanlara yeter. İstediğin gibi davranabilirsin, ama Tanrı'nın so­yumuzu
17. terk ettiğini sanma. Sadece bekle, O'nun büyük gücünün sana ve soyuna nasıl işkence edeceğini göre­ceksin!"
18. Sonra sıra altıncısına geldi. Ölür­ken o da şöyle dedi: "Kendini aldat­ma! Biz böyle acı çekiyorsak suç biz­dedir. Tanrımız'a karşı günah işledik, bunun sonucu korkunç oldu.
19. Ama sen Tanrı'ya savaş açtın, cezalandırıl­mayacağını sanma."
20. Ama özellikle anne olağanüs­tüydü ve onurla anılmaya değer. Çün­kü bir gün içinde yedi oğlunun ölü­müne tanık oldu ve Rabbi'ne olan umu­dundan dolayı buna yüreklilikle da­yandı.
21. Gerçekten atalarının dilini kullanarak onları yüreklendirdi, onun soylu bir inancı vardı. Kadın olarak yaptığı tartışmayı erkeğe yaraşır yü­reklilikle güçlendiriyordu ve onlara şöyle diyordu:
22. "Rahmimde nasıl oluştuğunuzu bilmiyorum, size yaşam ve soluk veren ben değildim, sizi bi­çimlendiren ben değildim.
23. Dünyayı yaratan, insanın doğumunu sağlayan, her şeyin başlangıcı olan bağışlamasıyla gerçekten size yeniden soluk ve yaşam verecektir. Çünkü O'nun yasa­ları uğruna kendi yaşamınızı küçümsediğinizi görüyor."
24. Antiyokus gülünç duruma düş­tüğünü düşünüyor ve sesinin* tonunda hakaret olmasından kuşkulanıyordu. En genç delikanlı hâlâ yaşıyordu. Antiyokus onunla konuştu, onu varlıklı ve mutlu kılacağı konusunda ant içti, atalarının geleneklerinden vazgeçmesini istedi. Böyle davranırsa ona dost gözüyle bakacağını ve onu kamu hiz­metinde görevlendireceğini bildirdi.
*Antiyokus Arami dilini anlamıyordu.
25. Genç adam söylenenlere hiç kulak asmadı. Ardından kral anneye döndü, oğlunun yaşamını kurtarmak için ona öneride bulunmasını istedi.
26. Kralın direnmesi uzunca bir süre devam etti. Anne oğlunu kandırmaya çalışacağını söyledi.
27. Oğlunun üstüne eğilerek ata­larının diliyle şunları söyledi ve böy­lece zalim zorbayı aldatmış oldu: "Oğ­lum, bana acı! Seni dokuz ay rahmim­de taşıdım ve üç yıl seni emzirdim. Seni doyurdum, büyüttüm ve bağrıma bastım.
28. Sana yalvarıyorum, evla­dım, dünyaya ve göklere bak. Onların içinde olanlara bak ve ortada hiç bir şey yokken Tanrı'nın onları yarattığı­nı kabul et. İnsanların da aynı biçim­de yaratıldığını onayla.
29. Bu cellattan korkma, ama kardeşlerine yaraşır ol­duğunu kanıtla ve ölümü kıvançla kar­şıla. O zaman bağışlama gününde kar­deşlerinle beraber bana döneceksin."
30. O sözlerini bitirir bitirmez genç adam şöyle dedi: "Hepiniz ne bekliyor­sunuz, kralın buyruğuna uymayaca­ğım. Musa tarafından atalarımıza ve­rilen yasanın buyruklarına uyuyorum.
31. Size gelince, efendim, siz İbraniler'e karşı her türlü kötülüğü yaptınız, el­bette ki Tanrı'nın sizi yakalamasını önleyemezsiniz.
32. Bizler günahları­mızdan dolayı acı çekiyoruz,
33. yaşa­yan Rabbimiz bizi cezalandırmak ve yola getirmek için öfkesini bize gös­terdi. Ama O kullarıyla barışacaktır.
34. Ama siz, kötü adamlar, tüm insan­lığın kana susamış hainleri! Anlamsız bir sevince kapılmayın, O'nun kulla­rına el kaldırırken sahte bir güvenle övünmeyin.
35. Çünkü Her Şeye Gücü Yeten ve her şeyi gören Tanrı'nın yar­gısından henüz kaçmadınız.
36. Kar­deşlerim kısa süre acıya dayandıktan sonra Tanrı'yla varılan antlaşma uya­rınca şimdi sonsuz yaşam kaynağın­dan içiyorlar. Oysa siz Tanrı tarafından yargılanıp küstahlığınızın haklı ce­zasını ödeyeceksiniz.
37. Ben de kar­deşlerim gibi, atalarımın yasaları için bedenimi ve yaşamımı veriyorum. Tan­rı'dan ulusumuzu bağışlamasını dili­yorum. Size çileler ve üzüntüler ver­mesini ve O'ndan başka Tanrı olma­dığını size söyletmesini diliyorum.
38. Böylece kardeşlerimle ve benimle birlikte Her Şeye Gücü Yeten'in ulu­sumuza olan haklı öfkesinin son bula­cağını umuyorum."
39.  Kral büyük öfkeye kapıldı ve ona karşı daha insafsızca davrandı. Çünkü genç adamın onu küçümsemesi canını yakmıştı.
40. Böylece kardeşlerin so­nuncusu, iffeti bozulmamış bir halde ve Rabbi'ne inancı tam olarak ölümü karşıladı.
41. En son ölen anneleri oldu, oğullarından sonra öldü.
42. Ama din­sel törene ait yiyecekler ve aşırı iş­kenceler konusunda bu kadarı yeter.