2. Zorunlu olarak onu izleyen Yahudiler şöyle dedi: "Onları
bu denli vahşi ve barbar biçimde katletmemelisiniz. Her şeyi gören Tanrı'nın
kutsal saydığı günü gerektiği gibi onurlandırmalısınız.
3. Bunun üzerine, kötü huyları kökleşmiş bu alçak adam Nikanor
gökte bir hükümdar bulunup bulunmadığını ve bu hükümdarın Şabat Günü'nün
onurlandırılmasını buyurup buyurmadığını onlara sordu.
4. Onlar da şu yanıtı verdiler: "O yaşayan Rab'dir, göklerin
Egemeni'dir ve yedinci günün onurlandırılmasını buyurmuştur."
5. O da şu yanıtı verdi: "Ben de yeryüzü hükümdarıyım. Silaha
sarılmanızı ve kralın işini görmenizi buyuruyorum." Bütün bunlara karşın
acımasız planını gerçekleştirmeyi başaramadı.
6. Nikanor sonsuz övüngenliği ve gururuyla Yahuda ve adamlarından
aldığı ganimetle bir anıt yaptırmayı tasarlıyordu.
7. Ama Makabe Rab'bin kendisini destekleyeceğine kesinlikle inanıyordu.
8. Adamlarıyla konuşarak putperestlerin saldırısından ötürü yılmamalarını
söyledi. Geçmişte Tanrı'nın onlara yardım ettiğini anımsamalarını, Her Şeye
Gücü Yeten Tanrı'nın yardımıyla bir kez daha zafer kazanacaklarını sözlerine
ekledi.
9. Yasadan ve peygamberlerden söz ederek onları yüreklendirdi ve
daha önce kazandıkları savaşlardan bahsederek onlara yeni bir coşku aşıladı.
10. Makabe onları tam anlamıyla yüreklendirdi, sonra putperestlerin
hainliğini ayrıntılarıyla anlatarak ve antlarını bozduklarını söyleyerek
sözlerini bitirdi.
11. Makabe adamlarına kalkanların, mızrakların varlığıyla değil,
cesaret verici sözlerle güven verdi. Onlara inandırıcı bir düş, sanki bir imge
anlatarak onları yüreklendirdi.
12. Makabe'nin gördüğü düş şöyleydi: Eski Başkâhin Oniyas,
ellerini uzatmış tüm Yahudi ulusu için dua ediyordu. Oniyas olağanüstü bir
insandı. Alçakgönüllüydü, başkalarına karşı saygılı davranırdı. Yerinde
konuşur, etkili ve güzel sözler söylerdi. Çocukluğundan beri erdemli bir kişi
olmak için yetiştirilmişti.
13. Ardından olağanüstü etkileyici görkemli bir kişi belirdi, çok
yaşlı olup saygıdeğer bir görünüşü vardı.
14. Oniyas konuşmaya başladı: "Bu adam kardeşlerini seviyor,
ulusumuz ve kutsal kent için çok dua ediyor. O, Tanrı'nın peygamberi
Yeremya'dır."
15. Sonra Yeremya sağ elini uzatarak Yahuda'ya altın bir kılıç
sundu ve kılıcı verirken şöyle dedi:
16. "Bu kutsal kılıcı Tanrı'dan bir armağan olarak kabul et.
Bu kılıçla düşmanlarını darbeyle yere yıkacaksın."
17. Yahuda'nın sözleri onları yüreklendirdi. Bu sözler yiğitçe bir
eyleme itiyor, gençlere yetişkinlerin ruhunu aşılıyordu. Kamp kurmamaya, ama
yiğitçe saldırıya geçmeye ve tüm yüreklilikleriyle el ele vererek savaşmaya
karar verdiler. Çünkü kutsal inançları, tapınak ve kent tehlikedeydi.
18. Eşleri, çocukları, kardeşleri ve akrabaları için pek kaygılanmıyorlardı.
İlk ve en önemli korkuları Tanrı'ya adadıkları tapınakla ilgiliydi.
19. Kentte kalanların kaygısı aynıydı. Ülkede oluşacak karşılaşma
onları dehşete düşürmüştü.
20. Düşman kuvvetlerini toparlamış, savaş durumuna geçmişti. Filler
stratejik yerlerini tutuyordu ve atlı askerler kuvvetleri oluşturuyordu.
21. Makabe karşısındaki insan kalabalığına, zırhların parıltısına
ve fillerin yabanıl görüntüsüne baktı. Ardından ellerini göğe kaldırarak
doğaüstü olaylar yaratan Rabbi'ne yakardı. Çünkü zaferin silah gücüyle
oluşmayacağını biliyordu. Karar veren O'dur ve kime yaraşıyorsa, zaferi ona
verir.
22. Dua ederken şöyle dedi: "Efendimiz, Yahudiye Kralı
Hizkiya'nın günlerinde sen bir melek gönderdin ve Sanherib'in ordusunda
yaklaşık olarak yüz seksen beş bin kişiyi yok ettin.
23. Ey göklerin Egemeni, bir kez daha başımıza geçecek iyi bir
melek gönder. Dehşet ve korku salsın.
24. Elinin gücü bu insanları bir darbe ile yere yıksın, çünkü onlar
senin kutsal ulusuna saldırmak amacıyla dudaklarında saygısız sözlerle geldiler."
Makabe böylece duasını bitirdi.
25. Nikanor'la askerleri borular ve savaş naralarıyla ilerlediler.
26. Yahuda'yla adamlarıysa Tanrı'ya yakararak ve dua ederek
düşmanla göğüs göğüse savaştılar.
27. Bir yandan elleriyle dövüşürken, öte yandan yürekleriyle
Tanrı'ya dua ettiler. Yaklaşık otuz beş bin kişinin boğazını kestiler ve bu kutsal
belirti onlara büyük sevinç verdi.
28. Çarpışma sona erip görkemli biçimde geri çekilirken, yerde
yatan Nikanor'u tanıdılar. Ölmüştü ve boylu boyunca yere uzanmıştı.
29. Çevredeki bağrışmalar ve kargaşalık arasında, atalarının
dilinde mutlak Efendileri'ni övdüler.
30. Kendisini canı gönülden vatandaşlarının hizmetine adayan ve
kendi soyundan olanlara karşı duyduğu sevgiyi gençliğinden beri sürdüren
Yahuda, Nikanor'un başının kesilmesini, ayrıca koluyla omzunun da kesilmesini,
bunların Yeruşalim'e götürülmesini buyurdu.
31. Yeruşalim'e varınca, vatandaşlarını ve kâhinleri topladı.
Ardından sunağın önünde durarak kaledeki halkı çağırdı.
32. Rezil Nikanor'un başını ve bu saygısız kişinin büyük bir
küstahlıkla Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'nın kutsal evine karşı uzattığı eli
onlara gösterdi.
33. Ardından inançsız Nikanor'un dilini keserek bunun parça parça
kuşlara yem olarak verilmesini, budalalığının ödüllendirilmesi için de tapınakta
görülebilecek biçimde asılmasını buyurdu.
34. Bunun üzerine herkes göğe bakarak yüce Rab'bi övüp şöyle dedi:
"Kendi evini kirlenmekten koruyan yücedir!"
35. Yahuda, Nikanor'un başını kaleye* astı. Bu herkes için
Rab'bin desteğinin ortada olan açık belirtisiydi,
*O tarihte kale hâlâ Asurlular'ın elindeydi.
36. Oy birliğiyle kabul edilen bir kararla o günün hiç
yadsınmaması ve on ikinci ayın on üçüncü gününün* kutlanması onaylandı.
Arami dilinde bunun adı Adar'dır, Mordekay gününün arifesidir.
*Buna Nikanor günü denir.
37. Nikanor olayı böylece sona eriyor. Kent İbraniler'in elinde
kaldığı için ben de bu yapıtı burada bitiriyorum.
38. Bu yapıt iyi derlenmişse ve isteğe uygunsa, amacıma ulaştım demektir.
Yok bu yapıt değersiz ve orta derecedeyse, yapabildiğim bu kadar.
39. Nasıl ki şarabı ya da suyu tek başına içmek kötüyse, oysa su eklenmiş
şarap beğeniye uygunsa ve olağanüstü bir huzur duygusu veriyorsa, aynı biçimde
olaylar ustaca ele alınırsa, öyküyü okuyanların kavrayışı çoğalır. Bu tümceyle
sözlerime son veriyorum.