2. ülkeyi işgal ettiğini ve Antiyokus'la özel öğretmeni Lisias'ı
öldürdüğünü duydular.
3. Eskiden başkâhin olan, ama bir isyan sırasında kasten kirlenen
Alkimos adında bir adam, nereye dönse güvenlikte olamayacağını ve bundan böyle
kutsal sunağın yanına gidemeyeceğini anlayınca,
4. yaklaşık yüz elli bir yılında Kral Dimitrios'u ziyaret etti. Ona
altın bir taç ve hurma ağacı yaprağı armağan etti. Ayrıca krala tapınaktan
alınan geleneksel zeytin dalını da verdi, o gün başka bir şey yapmadı.
5. Sonunda kötü amacına uygun fırsatı buldu. Dimitrios onu
konseyine çağırıp Yahudiler'in eğilimleri ve tasarıları konusunda ona sorular
yönelttiği zaman şu yanıtı verdi:
6. "Hasidiyanlar adındaki bu Yahudiler'in önderi Yahuda
Makabe'dir. Bunlar savaşa kışkırtan ve başkaldıran kişilerdir ve krallığın
durulmasını önlemektedirler.
7. Bu nedenle bana miras kalan görevim, yani başkâhinlik elimden
alındıktan sonra, şimdi buraya geldim.
8. İlk önce kralın çıkarlarını içtenlikle gözettiğim için, ikinci
nedenim de, soydaşlarımı düşünmem. Çünkü söz konusu kişilerin sorumsuz
davranışları tüm soyumuzu tam anlamıyla rezil etti.
9. Saygıdeğer kral bu noktaları göz önünde tutsun ve ülkemizin
refahı ve baskı altında olan ulusumuz için önlemler alsın. Herkese içtenlikle
gösterdiğiniz iyilikseverlikten beklenen budur.
10. Çünkü Yahuda yaşadığı sürece ülkede asla barış olmayacaktır."
11. Alkimos sözlerini bitirince kralın dostları fırsattan
yararlanıp Dimitriosun öfkesini kışkırttılar, çünkü onlar da Yahuda'dan
tiksiniyorlardı.
12. Kral çabucak fillerin komutanı Nikanor'u seçti, onu
Yahudiye'ye askeri vali olarak atadı ve yola çıkmasını buyurdu.
13. Kralın buyrukları, Yahuda'yı öldürmesini, yandaşlarını
dağıtmasını ve Alkimos'u en büyük tapınağa başkâhin olarak atamasını bildiriyordu.
14. Yahuda'dan kaçan Yahudiye putperestleri Nikanor'a katıldılar.
Yahudiler'in başına gelecek belalardan ve üzüntülerden yararlanacaklarını
umuyorlardı.
15. Nikanor'un geldiğini ve putperestlerin saldırmak üzere
olduğunu duyan Yahudiler, üzerlerine toprak döktüler ve Tanrı'ya yakardılar.
O, ulusunu sonsuza dek yaratmıştı ve doğrudan doğruya araya girerek kendi
mirasını her zaman korumuştu.
16. Önderlerinin buyruğuna uyarak oldukları yerden hemen
ayrıldılar. Desav Köyü'nde düşmanla karşılaştılar.
17. Yahuda'nın kardeşi Simon, Nikanor'la dövüşmeye başlamıştı, ama
düşmanlarının beklenmedik bir anda gelmesi Simon'un birden durmasına neden
olmuştu.
18. Ancak Nikanor, Yahuda'yla adamlarının ne denli yürekli
olduklarını ve ülkeleri için yiğitçe dövüştüklerini duymuştu. Kan akıtarak
sorunu çözümlemeye cesaret edemiyordu.
19. Bu nedenle Nikanor, Yahudiler'e dostluk sözü verip onlarınkini
de kabul etmek amacıyla Posidonyus, Teodotus ve Matatiyas'ı onlara gönderdi.
20. Koşulları dikkatle inceledikten sonra önder bunları askerlerine
bildirdi. Tümü aynı biçimde düşünüyordu ve antlaşmayı onayladılar.
21. Kararlaştırılan bir günde her iki tarafın önderleri tarafsız
bölgede başbaşa görüşecekti. Her iki taraftan bir tahtırevan geldi ve koltuklar
hazırlandı.
22. Yahuda, düşmandan gelecek haince bir davranışa karşı önlemler
almış ve yararlı mevkilere silahlı askerler yerleştirmişti. Önderler görüşüp
anlaşmaya vardı.
23. Nikanor Yeruşalim'e yerleşti ve hoş olmayan herhangi bir
davranışta bulunmadı. Ona katılan insan kalabalığını da uzaklaştırdı.
24. Yahuda'yı yanından hiç ayırmadı ve ona gerçekten bağlandı.
25. Onun evlenip çocuk sahibi olmasını önerdi. Yahuda evlendi,
evine yerleşti ve herkes gibi yaşamaya başladı.
26. İki erkeğin ne denli dost olduğunu gören Alkimos,
imzaladıkları antlaşmanın bir kopyasıyla Dimitrios'a gitti. Alkimos,
Nikanor'un devletin çıkarlarına karşı düşünceleri olduğunu ve krallığın bir
düşmanı olan Yahuda'nın kralın dostları arasına katılmasını istediğini
bildirdi.
27. Kral büyük öfkeye kapıldı. Başkâhinin iftiralarının etkisi
altında kalarak Nikanor'a yazdı, varılan antlaşmaya üzüldüğünü bildirdi.
Makabe'nin zincirle bağlanarak derhal Antakya'ya gönderilmesini buyurdu.
28 Nikanor mektubu alınca çok üzüldü, çünkü hiç bir suç işlememiş
bir kişiyle vardığı antlaşmayı bozmak onun yaratılışına uymuyordu.
29. Ancak krala karşı koyamazdı. Onun için bir hileyle buyruğu
yerine getirmek için fırsat kolladı.
30. Makabe, Nikanor'un ona sert davrandığını ve onunla ters
konuştuğunu farketti. Böyle bir sertlik için herhangi bir neden olmadığı
sonucuna vardı. Bu nedenle Makabe yandaşlarının büyük bir bölümünü yanına
alarak Nikanor'dan uzaklaştı.
31. Planlarının suya düştüğünü gören Nikanor, kâhinlerin
geleneksel kurbanları sundukları bir sırada büyük ve kutsal tapınağa gitti.
Yahuda'yı kendisine teslim etmelerini onlara buyurdu.
32. Kâhinler ant içip istenilen adamın nerede olduğunu
bilmediklerini söylediler.
33. Bunun üzerine Nikanor sağ elini tapınağa doğru uzatarak şöyle
ant içti: "Yahuda'yı tutsak olarak bana teslim etmezseniz, Tanrı'nın
Tapınağı'nı yerle bir ederim. Sunağı yıkarım ve burada Diyonisos için görkemli
bir tapınak yaparım."
34. Bu sözlerden sonra oradan ayrıldı. Kâhinler ellerini göğe
doğru uzattılar, ulusları için her zaman savaşmış olan Tanrı'ya yakardılar.
Şöyle dua ettiler:
35. "Rabbim, senin hiç bir şeye gereksinmen yoktur. Aramızda
senin evin olacak bir tapınağın bulunmasını istedin.
36. Bu nedenle tüm kutsal şeyleri, yeni arıttığımız bu evi
saygısızlıklardan koru."
37. Yeruşalim'in ileri gelenlerinden Razis adında bir adam
Nikanor'a ihbar edildi. Razis, vatandaşlarını seven bir adamdı ve herkesin ona
büyük saygısı vardı. İyilikseverliğinden ötürü Yahudiler'in babası olarak
biliniyordu.
38. Ayaklanmanın ilk günlerinde Musevilikle suçlanmıştı. Museviliğin
inançları için yaşamını tehlikeye atmaktan hiç çekinmemişti.
39. Yahudiler'e olan düşmanlığını göstermek isteyen Nikanor onu
tutuklatmak için beş yüz asker gönderdi.
40. Bu adamı ortadan kaldırırsa Yahudiler'e büyük bir darbe
vuracağını düşünüyordu.
41. Askerler kuleyi ele geçirmek üzereyken avlu kapısını
zorladılar ve ateş getirilip kapıların yakılmasını istediler. Çevresinin
tümüyle sarıldığını gören Razis, kendi kılıcının üzerine düşerek canına kıymak
istedi.
42. Soylu bir davranışla, bu kötü kişilerin eline düşüp soylu
ailesine yaraşmayan hakaretlere uğramaktansa ölmeyi yeğ tutuyordu.
43. Ama çarpışmalar arasında kılıçla kendisini öldürmeyi
başaramadı. Askerler kapıdan içeri girerken çeviklikle duvara doğru koştu ve
yüreklilikle kendini aşağıya, askerlerin arasına attı.
44. Askerler çabucak geri çekildiğinden, Razis boş zeminin
ortasına düştü!
45. Hâlâ soluk alıyordu. Öfkeliydi ve ateş püskürüyordu. Ayağa
kalkmaya çalıştı, kanı her yöne fışkırıyordu. Kötü yaralarına karşın, kalabalığın
arasından koştu. Ardından dik bir kayanın üstüne çıktı.
46. Artık onda bir damla kan kalmamıştı. İç organlarını koparıp
dışarı çıkarttı, onları iki eliyle tutarak askerlerin arasına fırlatıp attı.
Kendisine yaşam ve can veren Yaratan'a sığınıp organlarını bir gün kendisine
geri vermesi için yalvardı. Razis'in ölümü işte böyle oldu.Ü